Ebeveynlik stresi istemediğimiz kötü davranışlara neden olabilir. Çocuklarımıza karşı kendimizi “kaybettiğimiz”, öfke patlaması yaşadığımız o anlar anne baba olarak en çok pişman olduğumuz anlardır. Kendimizi kaybettiğimiz bu anlar ebeveyn-çocuk ilişkilerinde yaşanır. Çünkü olmasını istemediğimiz durumları tehdit olarak algılamak ve önce tepki vermek, sonra düşünmek üzerine evrimleştik. Hayatta kalma açısından, önce tehdit hissedip otomatik tepki verme (“hızlı yol”) ve daha sonra durumu bilişsel olarak değerlendirme (“yavaş yol”) yapmamız çok daha iyidir. Ancak çocuğumuzla stresli bir etkileşim yaşadığımızda, stresin tetiklemesiyle çocuğumuza karşı öfke hissedebilir ve kontrolden çıkabiliriz. Vücudumuzun strese verdiği tepkinin farkında olmak, farklı tepki vermeyi öğrenmenin ilk adımıdır.
Düşünceler
Stresli hissettiğimiz anlara düşüncelerimizi ve yorumlarımızı dahil etmek, stres altında daha tepkisel olmamıza yol açabilir. Hayvanlarla paylaştığımız savaş-don-kaç eğilimine rağmen, hayvanlarda strese bağlı hastalıklar gelişmez. Çünkü biz yaşanan olaya ilişkin düşünceler ekleriz, ruminasyon yaparız, endişe geliştiririz. Kendi yorumlarımızı, zihnimizde kurduğumuz senaryoları ekleyerek kendimizi olduğumuzdan daha perişan hale getiririz. Stresli anlar evrenseldir ancak bu anlara dahil ettiğimiz düşüncelerimiz stresi artırır. Düşüncelerimiz, stres altındayken savaşma-kaçma-donma tepkimiz gibi otomatik bir tepkidir. Ancak biz düşünceleri gerçekler olarak görme eğilimli olduğumuzdan, düşüncelerin üzerimizde büyük bir gücü vardır. Düşünceleri düşünce olarak izleyebilmek ve onlara kapılmamak, meditasyonlar sırasında tekrar tekrar uyguladığımız şeydir.
Duraklamak
Stresli olduğumuzu abartılı ve aşırı tepki vermeden önce fark etmek ve duraklamak, mindfulness eğitiminde gelişmesine çalıştığımız çok önemli bir beceridir. Beynimizin dürtüsel tepkileri engelleme, durumu gözlemleme, yargılama ve bir tepki planlama yeteneğini geliştiririz. Bu yetenekler, yaşadıklarımıza nasıl tepki verdiğimiz konusunda kritik olan yürütme işlevinin yönleridir.
Strese ya da kaygıya anında tepki vermek yerine, durumla olduğu görmeye çalışmak, onu keşfetmemize ve nasıl bir yanıt vermemiz gerektiğini düşünmemizi sağlar. Duraklamak, ne kadar kısa olursa olsun, gözlem, yargılama ve planlama süreçlerinin devreye girmesine izin vermek için yürütücü işlev sistemimizi devreye sokmamızı sağlar. Oldukça basit bir şekilde, bu duraklama, daha sonra pişman olacağımız bir şekilde dürtüsel tepki vermek ile akıllıca yanıt vermek arasındaki farkı sağlayabilir. Dürtüsel olarak tepki verdikten sonra, bir hata yaptığımızı fark edip pişman olabiliriz, ancak o zamana kadar eylemimizin sonuçları çoktan harekete geçmiş olabilir. Örneğin, başlayan bir çatışma, çözüme doğru ilerlemek yerine tırmanmış olabilir.
Bu, özellikle ebeveyn-çocuk ilişkilerinde oldukça gereklidir. Ebeveynler olarak çocuklarımıza çatışmaları nasıl yönetmeleri gerektiğini öğretmeye çalışırken, özellikle gergin anlarda, çocuklarımıza dürtüsel ve aşırı tepkiler verebiliriz.
Kendimizi “bundan çok sıkıldım, dayanamıyorum!” gibi bir şey düşünürken, hatta bağırırken bulabiliriz. İronik olarak, çocuğumuzun yapmasını istemediğimiz davranışları tam olarak modelleyebiliriz.
Çocuklarla yaşanan çatışmalar öyle olmasa da ebeveynlerde tehdit algısı yaratır. Atalarımızdan miras kalan tehdit durumlarında gelişen tepkisellik, sıklıkla ebeveynlerin sonradan pişman olacağı ve hatta duygusal veya fiziksel istismar gibi zarar verici ebeveyn-çocuk etkileşimlerine yol açabilir .
Bu nedenle, ebeveynlerin duygular ve eylem arasına bir duraklama ekleme yeteneğini geliştirmeleri konusunda yardıma ihtiyaçları vardır. Vücuttaki gerginliği tolere etmek ve orada yaşanana karşı tepkisiz bir duruş geliştirmek bu süreçteki en önemli adımdır. 3 dakikalık nefes alma aralığı bu konuda yardımcı olabilir.